Şehir ve metin, ilk bakışta her ne kadar birbirine uzak görünen iki sözcük ve kavram olsalar da esasen birbiriyle yakından ilişkilidir. İnsanın şehirle bir şekilde eş güdümlü olarak sürdürdüğü bir yaşamı olduğu gibi şehrin de insanın var ettiği ancak ondan bağımsız olarak somutlaşmış göstergeleri aracılığıyla kendi metnini oluşturarak onunla etkileşim kurduğu bir yaşam alanı vardır. Postyapısalcı felsefenin evreni bir metin olarak algılaması ile çağdaş dilbilim araştırmalarının, toponimlerin şehre özgü semboller olarak bir metin oluşturabileceği düşüncesi şehir ve metni birbirine yakınlaştırır. Petersburg, Rusya’nın Batı’ya dönen yüzü olarak kültürel ve tarihi değerleri ile en dikkat çeken şehirlerin başında gelir. Planlı bir inşa sürecine dayanan yaratılış miti ile Avrupai bir kent örneği sergileyen Petersburg, toponimleri, kültür, mimari, iklim, yer şekilleri vb. göstergeleriyle zengin bir metin örneği sunar. Rus Aydınlanma Çağı’ndan 20.yüzyıla uzanan süreçte pek çok şair ve yazarın hem içinde yaşaması hem de eserlerinde yaşatmasıyla bu şehir, edebi metinsel göstergelerin oluşmasını mümkün kılar. Bitov, gerek maddi kültüre gerekse de edebi-sanatsal mirasa ait olan bu göstergeler aracılığıyla şehre müze formu kazandırarak onu ölümsüzlüğe uğurlarken onun diğer bir yandan da ulaşılmazlığına örtük bir gönderme yapar. Çalışma, Petersburg şehrinin maddi-manevi göstergeleri aracılığıyla kurulan metnini, Andrey Bitov’un Puşkin Evi adlı postmodern romanı üzerinden incelemeyi amaçlamaktadır.