İnşa edildiği dönemde dünya üzerindeki en büyük ve görkemli yapılardan biri olan Ayasofya, Bizans ve Osmanlı’ya uzun yıllar başkentlik yapan İstanbul’un merkezinde yer alarak tarihte önemli bir yere sahip olmuştur. İstanbul’un 1453’te fethedilmesinin ardından Fatih Sultan Mehmet tarafından; geçirdiği depremlerden, yangınlardan, yağmalardan ve bakımsızlıktan dolayı harap vaziyette olan bu mabet, Dede Korkut Hikâyelerinde de görülen Türklerde asırlar boyu sürdürülen bir gelenekle camiye dönüştürülmüş ve vakfedilerek cami kimliğinin korunması vasiyet edilmiştir. Böylece dört yüz seksen bir yıl cami olarak hizmet veren Ayasofya ve içindeki eserler korunarak insanlığın ortak mirası korunmuştur. 1930’lu yıllarda yenileme çalışmalarının başlamasıyla cami halka kapatılmış 24 Kasım 1934 tarihli bakanlar kurulu kararıyla müzeye dönüştürülmüştür. Danıştay, 10 Temmuz 2020 tarihinde bu kararı iptal etmiş ardından Cumhurbaşkanlığı kararnamesine istinaden 24 Temmuz 2020’de kılınan cuma namazıyla Ayasofya ibadete açılmıştır. Tarih boyunca Ayasofya’ya mabet olmanın ötesinde sembolik bir önem ve değer verilmiştir. Statüsündeki değişiklikler, talepler, tartışmalar simgeselliğine uygun olarak ilerlerlerken mekânda oluşan hafıza edebî eserlere yansıtılmıştır. Fetihten sonra divan şiirine estetik özellikleri ve ihtişamıyla konu olmuş, Tanzimat sonrasında Batı’ya karşı fetih bilinciyle ele alınmış, Cumhuriyette müzeye dönüştürülmeden önce bu yaklaşım devam ettirilmiştir. Müzeye dönüştürülerek Batı’ya verilen mesaja karşı milliyetçi şairler tarafından, İstanbul fethinin simgesi ve Fatih’in kılıç hakkı olarak görülüp eski kimliğine kavuşması arzu edilmiştir. İslami kesime mensup şairler ise sembolik manalarla yüklü bu camiyi müzeye dönüştüren zihniyete karşı çıkılarak oranın eski hüviyetinin geri verilmesi istenmiştir. Bu mekân materyalist anlayıştakiler tarafından önemsenmese de günümüzde kolektif bir hafızanın taşıyıcısı durumuna gelmiştir. Bu çalışmada, İstanbul fethinin sembolü olarak kabul edilen ve Osmanlı Devletinin uzun süre elinde tuttuğu bu mekânın divan şiirinden günümüze Türk şiirine nasıl yansıtıldığı incelenecek ve hafıza mekânı olarak farklı dönemlerde yazılan şiirlerde, Ayasofya’nın şairlerce nasıl ele alındığı ve algılandığı değerlendirilecektir.