5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun “Temel İlkeler”i düzenleyen 4. maddesinin İ bendinde; Çocuk Mahkemeleri’nin, çocuklar hakkında özgürlüğü kısıtlayıcı tedbirler ile hapis cezasına en son çare ilkesi olarak başvurmaları kabul edilmiştir. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Yaş Küçüklüğü”nü düzenleyen 31. maddesinin 2. ve 3. fıkralarında ise; hukuka aykırı fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup aynı zamanda işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğine haiz çocuklar hakkında ancak indirim yapılmak suretiyle ceza yaptırımının uygulanabileceği düzenlemiştir. Çocuğun hukuki statüsü bir yana, sadece hususi varlığı ile ilgili durumu dahi dikkate alındığında; özgürlüğü kısıtlayıcı yaptırımlara en son çare ilkesi olarak başvurulması gerektiği, Kanun’un ilgili düzenlemesinin atfı ile de tartışmasız iken; TCK’nun 31. maddesinin 2. ve 3. fıkralarının bu ilke ile çakışması nedeniyle çocuk mahkemeleri eliyle çocukların, somut vakalar neticesinde telafisi mümkün olmayan hukuki yaptırımlarla karşılaşması kaçınılmaz olmaktadır. Halbuki, Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesinde, Kanun’un amacının; korunma ihtiyacı olan veya suça sürüklenen çocukların korunması, haklarının ve esenliklerinin güvence altına alınması olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle çalışmada, çocuk mahkemelerinin kuruluşu ve işlevi üzerinden, TCK’nun 31. maddesinin 2. ve 3. fıkralarının ceza sorumluluğu olan çocuklar açısından doğrudan ceza yaptırımını öngörmesi karşısında, Kanun’un 4. maddesinin İ bendinde düzenlenen ‘Çocuklar Hakkında Özgürlüğü Kısıtlayıcı Tedbirler İle Hapis Cezasına En Son Çare Olarak Başvurulması’ ilkesi ile çakışma neticesinde Kanun’un amacına ters düştüğü ve mevzuatın yetersiz kaldığından bahisle bir değerlendirme yapılmıştır.